SU VE ENERJİ ÇALIŞTAYIMIZ GERÇEKLEŞTİ.
Odamız 45. Dönem Programında yer alan, Şubemiz tarafından düzenlenen Su ve Enerji Çalıştayı, 3 Haziran 2017 Cumartesi günü Turunç Otel?de gerçekleşti.
Eklenme Tarihi: 06/06/2017
Odamız 45. Dönem Programında yer alan, Şubemiz tarafından düzenlenen Su ve Enerji Çalıştayı, 3 Haziran 2017 Cumartesi günü Turunç Otel`de gerçekleşti. Çalıştayın açılış konuşmaları Şube Başkanımız Bülent ERKUL, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal GÖKÇE ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet ATAÇ tarafından yapıldı. Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi.
Açılış Oturumu İnş.Müh. İlker ÖZEL`in Porsuk`tan Karakaya`ya Su Mühendisliği Deneyimi sunumuyla başlayan Çalıştay, Su ve Enerji Yapıları Kurulu Üyesi Murat GÖKDEMİR`in oturum başkanlığında TÜRKİYE VE DÜNYADA SU POLİTİKALARI oturumu; Dr. Taylan Ulaş EVCİMEN, Yrd.Doç.Dr. Hasan TOZLUK, İnş.Müh. İbrahim AKGÜN`ün sunumlarıyla, Su ve Enerji Yapıları Kurulu Başkanı Haluk SELÇUK`un oturum başkanlığında HES`LER VE YENİLENEBİLİR ENERJİ oturumu; Doç.Dr. Ender DEMİREL, Doç.Dr. Aynur ŞENSOY, Araş.Gör. Volkan KİRİÇÇİ`nin sunumlarıyla, İMO Eskişehir Şube Eski Başkanı Fercan YAVUZ`un oturum başkanlığında KENT ÖZELİNDE SU YAPILARININ DURUMU oturumu; İnş.Müh. Gökhan MARIM, Elektrik Elektronik Yük.Müh.Murat PİROĞLU, İnş.Müh. Nuh AL`ın sunumlarıyla devam ederek İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemal GÖKÇE, Dr. S.Saim EFELERLİ ve Dr. İhsan KAŞ`ın katıldığı Panelle son buldu.
ŞUBE BAŞKANIMIZ BÜLENT ERKUL`UN AÇILIŞ KONUŞMASI
Tepebaşı Belediyemizin sayın başkanı, İnşaat Mühendisleri Odası yönetim kurulunun sayın başkan ve üyeleri, kamu kurumlarımızın değerli müdür ve temsilcileri, İnşaat Mühendisleri Odalarımızın sayın şube başkan ve temsilcileri, TMMOB`ye bağlı meslek odalarının sayın başkan ve temsilcileri, üniversitelerimizin değerli öğretim üyeleri, sevgili meslektaşlarım, değerli konuklar, basınımızın çok kıymetli temsilcileri hepinizi İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi yönetim kurulu adına saygı ve sevgiyle selamlıyor, çalıştayımıza hoş geldiniz diyorum..
Su bilindiği üzere canlıların biyolojik açıdan en temel gereksinmesi konumundadır. İnsanlar birkaç gün açlığa biyolojik olarak katlanabilmelerine rağmen, susuzluğa aynı şekilde dayanamamaktadırlar. Daha da ötesi yiyecek maddelerinin de sağlanabilmesi için gerekli tarımsal üretimin ana girdisini su oluşturmaktadır. Bu nedenle arkeolojik bulgularda uygarlığın merkezleri konumunda kabul edilen kentlerin önemli akarsuların yakınlarında gelişmiş olması pek şaşırtıcı bulunmamaktadır. "Hidrolik Teorileri" diye bilinen, devletin kökenine yönelik açıklamalara göre, erken devletlerin; suyu kontrol etme ve bu yolla artı değer oluşturma etkinliklerine dayalı olarak ortaya çıktığı savunulmuştur. Tartışmasız kabul edilen nokta, devletlerin tarih boyunca suyu denetlemeye ve yönetmeye çalıştıkları; suyun kontrol edilmesinin devlet örgütlenmesinin önemli bir unsurunu oluşturduğudur.
Tarım alanlarına ve kentlere su sağlama, bunu sağlamak için büyük kanallar yaptırma ve suyu saklama devletlerin temel etkinlik konuları arasında önemini günümüze kadar korumuştur. Sanayi devriminin ortaya çıkışından 19. Yüzyılın ortalarına değin süren ilk dönemde, özellikle kırdan kente göç olgusu ile yeni kurulan sanayi kentlerinde özel şirketler tarafından kaliteli ve nitelikli su, kentin özellikle zenginlerinin bulunduğu belirli bölümlerine sağlanmıştır. Su borularının döşenmesi ve su sağlanması ancak bu hizmetin karşılığını ödeyebileceklere yönelik olmuştur. Fakat zamanla halk sağlığına yönelik ciddi tehditler başta olmak üzere toplumsal rahatsızlıklara çözüm bulma arayışı su yönetimi ve finansman tekniklerinde yeni bir yapılanmaya gidilmesine neden olmuştur.
Geçen yüzyılın ortalarından itibaren ise yerel yönetimlerin kentsel kamu hizmet alanları üzerindeki denetimlerinin artmasına yönelik yasaların çıkmasıyla teknik ve doğru bir model olarak belediye işletmeciliğinin kurumsal alt yapısı oluşmuştur. Bu doğrultuda suyun finansmanı ve işletmesi kamu eliyle karşılanmaya başlanmış ve sübvansiyona dayalı bir sistemle özel sektör yerini genel ve yerel yönetimlere bırakmıştır. Sonraki aşamada ise suyla birlikte elektrik, iletişim gibi diğer sektörler devreye girmiş ve artık ulusal düzeyde su; ekonomik büyümenin motoru olarak algılanırken kamu eliyle özel sektöre iş yaratma potansiyeli haline gelmiştir. Son aşamada ise; yeni liberal ekonomi uygulamaları doğrultusunda kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin önü açılmış, su politikalarında ve su alt yapı yatırımlarında korumacılıktan vaz geçilerek talepten çok, arza yönelik politikalar izlenilmeye başlanılmıştır.
Değerli konuklar?
Suyun tarihi ve insan yaşamı üzerine bir şeyler söyledik. Su, hayatın ve ekosistemin vazgeçilemez bir parçasıdır, dedik. Canlıların temel ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte tarım ve sanayinin ana unsurudur aynı zamanda diye söyledik. Bu nedenlerle de, su kaynaklarını kimin yöneteceği her zaman ve her zemin de çok önemli olmuştur. Yerine başka bir şeyin konulamaması nedeniyle su bir mal gibi düşünülemez ve kullanılamaz. Her şeyden önce su; bir kamu malıdır. Hiç kimsenin, hiçbir kuruluşun, topluluğun, sınıfın ya da devletin; suyu kirletme ve sudan kar elde etme hakkı yoktur. Bu nedenle su; serbest ekonomi çözümlerine göre değil, ekolojik çözümlerin de güvence altına alındığı bir sistemle yönetilmelidir, diyoruz ve bunun böyle olmasını savunuyoruz.
Diğer taraftan; ülkelerin sürdürülebilirlik açısından en temel gereksinimlerinden biri olan enerji ihtiyacının son yarım asırdır hızlı bir artış göstermesi enerji türlerini çeşitlendirme zorunluluğunu doğurmuştur. Enerjiyi güvenilir, temiz, ucuz ve süreklilik oluşturabilecek şekilde elde etmek gerekmektedir. Bu bağlamda yenilenebilir bir kaynak olan sudan elektrik enerjisi elde edilmesinden dolayı Hidroelektrik Santraller temiz bir enerji türü olarak ele alınmaktadır. Ancak, HES`lerin inşaat ve işletme süreçlerinde doğaya ve insanlara yönelik çoğu zaman geri dönüşü mümkün olmayacak etkileri söz konusu olmaktadır. Ülkemizde hidroelektrik potansiyelin oldukça düşük bir kısmının değerlendirildiği düşünülürse, gelecek kuşakların daha temiz bir ekolojik sistemde yaşamaları için bu kaynaklara yatırım yapılmasının doğal bir gelişme olacağı ortadadır
Az önce su`yun tarihi ve politik tahlilini yaparken özelleştirme aşamasında yaşanan piyasacı yaklaşımlar HES uygulamalarında da kendini göstermiştir. Özelleştirmeler sonrası kamusal kalite ve denetim sürecini değiştirme doğrultusunda çaba gösterilerek hızla hazırlanmış ve son derece zayıf kalan mevzuatına da yansımıştır bu yaklaşımlar. Bizler HES`lerin yapılmasına karşı değiliz. Nerede, nasıl ve kimler tarafından yapılması sistematiğinin iyi bilinmesinden yanayız.
Değerli Konuklar?
İnşaat mühendisleri, su kaynaklarının planlanmasından işletmesine her aşamada tasarımcı, uygulamacı, denetimci, işletmeci, yönetici, karar verici olarak görev almaktadır. Dolayısıyla, su konusundaki tartışmaların sadece teknik konuları değil; ulusal/uluslararası su politikaları, yerel ? merkezi yönetim etkileşimleri, havza yönetimi, çevresel/sosyal etkiler, su kaynakları kullanımında paydaşların sürece katılması konularını da içermesi kaçınılmazdır.
İşte bugün burada sizlerle birlikte gerçekleştireceğimiz, "Su ve Enerji Çalıştayı"; sunumları, tartışmaları ve sonuç bildirgesi ile 2019 yılında yapılması planlanan Sempozyuma hazırlık niteliğinde olacaktır. Su politikalarından, alternatif enerji kaynaklarına; çevresel ve sosyal etkileşimlerden, yerel gelişmelere kadar birçok konu bu Çalıştayda ele alınacaktır.
Değerli Konuklar?
Bugün bu salonda teknik bir çalıştay yapmamıza karşın söyleyeceklerimiz ülkemizin sade ve net gerçekleri olacaktır. Bunlardan rahatsızlık duyanlar öyle anlaşılıyor ki daha önce senaryosunu yazıp gerçekleştiremedikleri bir sahneyi yeniden gündeme getirme çabasındalar. Aslında bu konuşmamı yukarıda bağlayarak bitirecektim. Ama son gelişmeleri paylaşmak istedim sizlerle. 6235 sayılı TMMOB kanununda değişiklik yapma girişiminde bulunuyorlar gene. Biz bunu neden yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Amaçları gerekçelerinde söyledikleri gibi demokrasi falan değil, mühendis, mimar ve şehir plancılarına ayar çekmek deyim yerindeyse, gözdağı vermek. Ama yine başaramayacaklar? Bu birlik ve 500 bini aşkın üyesi bundan önce olduğu gibi gene gereken cevabı 65 yıldır bildiği geleneksel mücadele yöntemleri ile verecek ve bu yasa teklifinin sahiplerini gene tarih önünde bir kez daha geri adım atmaya mecbur bırakacaktır.
Hepinize tekrar hoş geldiniz diyor, Çalıştayımızın mesleğimiz ve ülkemiz geleceğine katkılar sunmasını diliyorum?