İMO 44. OLAĞAN GENEL KURULU BAŞLADI

Odamızın 11-12 ve 13 Nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleştireceği 44. Olağan Genel Kurul?u 11 Nisan 2014 Cuma günü başladı. İMO Teoman Öztürk Salonu?nda yapılan Genel Kurula İMO 43. Dönem Yönetim Kurulu Üyeleri, TMMOB II. Başkanı Züber Akgöl, TMMOB Gözlemcisi Ali Fahri Özten, yüzlerce genel kurul delegesi, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda konuk katıldı.

Eklenme Tarihi: 12/05/2014

İMO 44. Olağan Genel Kurulu başladı

Odamızın 11-12 ve 13 Nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleştireceği 44. Olağan Genel Kurul`u 11 Nisan 2014 Cuma günü başladı. İMO Teoman Öztürk Salonu`nda yapılan Genel Kurula İMO 43. Dönem Yönetim Kurulu Üyeleri,TMMOB II. Başkanı Züber Akgöl, TMMOB Gözlemcisi Ali Fahri Özten, yüzlerce genel kurul delegesi, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda konuk katıldı.

Genel Kurul Divan Kurulu Başkanlığı`na Abdullah Bakır, başkan yardımcılıklarına Temel Pirli ve İrfan Balçık, yazmanlıklarda ise Özge Gürses ve Fatma Gizem Çaldağı seçildi.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı`nın ardından İMO 43. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç açılış konuşmasını yaptı. Yüzgeç konuşmasında İnşaat Mühendisleri Odası`nın 60 yıllık geleneğine, siyasi iktidarın meslek odalarına yönelik saldırılarına, siyasi iktidar ile sermaye gruplarının ilişkilerine, Gezi Parkı`na AVM yapılma girişimlerine, 3. Boğaz Köprüsü`ne, HES`lere, TOKİ`ye, iş cinayetlerine, Yapı Denetim Sistemi`ne, mühendislik eğitimine, teknik öğretmenlere mühendislik yolu açılmasına ve Kamu İhale Kanunu`na değindi.  

Yüzgeç`in ardından konuk katılımcılardan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) MYK Üyesi Önder İşleyen, Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkan Yardımcısı Uğur Gürel ve Makine Mühendisleri Odası (MMO) Sekreter Üyesi Ercüment Çervatoğlu söz aldı. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Genel Başkanı Nazım Karakurt`ta Genel Kurula katılan konuklar arasındaydı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı Genel Kurulu`u selamlayan ve başarılar dileyen bir mesaj gönderdi. Kıbrıs İnşaat Mühendisleri Odası tarafından gönderilen mesajda ise İMO çalışmalarının kendilerine büyük katkı sağladığı belirtildi ve İMO`ya başarılar dilendi. Genel Kurula ayrıca çok sayıda Bakanlık, milletvekili ve sivil toplum kuruluşundan başarı dileklerinde bulunulan mesaj geldi.

Taner Yüzgeç`in konuşma metni ve Mehmet Soğancı`nın mesajı şöyledir:

 

Saygıdeğer Konuklar

Değerli Meslektaşlarım

Kuruluşunun 60. yılında gerçekleşiyor olan Genel Kurulumuza hoş geldiniz.

Hepinizi Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.

Bir vefa borcu olarak belirtmek isterim ki; 1954 yılında kurulan Odamızın kurucu başkanı Sn Hikmet Turat`tan bu yana, İnşaat Mühendisliği ve  bu mesleğin örgütü olan İnşaat Mühendisleri Odası için, büyük özverilerde bulunmuş, dişiyle tırnağıyla uğraş vermiş, bilgisiyle deneyimiyle yol göstermiş, gün gelmiş özgürlüğünü kaybetmiş ve gün gelmiş canını vermiş meslektaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

En ücra köşedeki temsilcilikten, merkezdeki kurul ve komisyonlara kadar bilgi ve birikimlerini paylaşmakta cömert davranan, elini taşın altına koymakta tereddüt göstermeyen, samimiyet ve güven duygusunun simgesi haline gelen çalışma arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.  

Bu arada Çalışanlarımızı da unutmamız gerekiyor. Özellikle sön dönemlerde iktisadi kıskaç altına alınan Odamızda fedakarca görev yapan tüm emekçi kardeşlerime teşekkürü bir borç biliyorum.

Değerli meslektaşlarım,

60 yıllık güçlü birikimiyle kökleri toplumun derinliklerine nüfuz etmiş olan bir Odanın üyesi, ülkemizin imarını gerçekleştiren temel bir mesleğin ferdi olmanın gururu ve onurunu hep birlikte taşıyoruz. 

Odamız 60 yıllık tarihi boyunca her türlü engellere rağmen kamu yararını gözeten bir anlayıştan hiç sapmamış, doğruları savunmaktan kaçınmamıştır. Demokrasi ve toplum için bir ses, mesleğimiz ve meslektaşımız için bir nefes olagelmiştir.  Bu yüzdendir ki, tüm yok sayma çabalarına rağmen Odamız, toplum nezdinde en güvenilir ve itibarlı kurumlardan biri olma özelliğini hiç kaybetmemiştir.

Bu özellik hepimiz için güç kaynağıdır.

60 yılı geride bırakmak, 60 yıldır güçlenerek büyümek ve 60 yıldır halkın ve ülkenin yanında yer alarak meslek ve meslektaşı geliştirmek bizim gibi ülkelerde kolay değildir. Olağanüstü bir çabayı gerektirir. Dayanışmayı ve işbirliğini gerektirir. Örgütlülüğü ve inancı gerektirir.

Ve görünen o ki, 60. yılımızda her zamankinden daha fazla, ve her zamankinden daha kararlı  bir şekilde mücadele etmemiz gerekecektir. Son iki yıl içerinde gerek ülkemizdeki gelişmelere bakıldığında, gerekse meslek alanlarımıza yapılan saldırlar değerlendirildiğinde, 60. yılımızın mücadele ile yoğrulacağını söyleyebiliriz.

Değerli meslektaşlarım,

Saygı değer konuklar,

İnşaat Mühendisliği medeniyetleri yaratan bir meslektir; medeniyetleri görünür kılmaktadır. İnşa edilen yapılar medeniyetlerin izdüşümünü yansıtmakta ve beraberinde gelişmişliğinin göstergesi sayılmaktadır. 

Kültürel, sosyal, ekonomik ve benzeri özellikler nasıl ki medeniyetlerin soyut yanını ifade ediyorsa, mühendislik ürünü yapılar da somut yanına işaret etmektedir.

İnşaat mühendisliğinin seyri doğa olaylarından korunmakla başlamış, günümüzde ise neredeyse doğaya hükmedecek bir niteliğe bürünmüştür. İnşaat mühendisliği uygulamaları, doğa olayları ile doğal afetler arasındaki çelişkiyi, insanın güvenliği ve rahatının sağlanması hedefiyle çözüme kavuşturmuştur. Kazanan insanlık olmuştur.

İnşaat mühendisliğinin kadim çağlardan geleceğe kurduğu köprü, mesleğimizin sıradanlaştırılmasının, önemsizleştirilmesinin, toplumsal yarar ilkesinden uzaklaştırılmasının mümkün olmayacağını simgelemektedir.  

Buna karşın,

Politik güç sahipleri, diktatörleşen liderler mühendislik eserlerinin simgesel gücünden yararlanırlar yada salt güç gösterisine dönüşmüş simgesel yapılar yaptırırlar. Diğer yandan iktisadi çıkar çevreleri ise insanoğlunun en temel ihtiyaçları olan, barınma, enerji, ulaşım, su gibi alanların en büyük kar getirisi alanları olduğu bilinciyle yatırım yapar yada siyasi çevreleri yönlendirirler.

Siyasi yöneticiler ile sermaye çevrelerinin iç içe geçmiş ihtiyaç ve ilişkileri mühendislik yapılarından beklentilerini de ortaklaştırmaktadır. Bu beklentinin adı, gösteriş ve kardır. 

Bu yaklaşımın içinde insan, doğa, toplum, ülke yoktur. Ne üretim aşamasında nede sonrasında. Onlar için bir yapı, tek başına ve başlı başına bir varlıktır. Kısa sürede bitmesi, büyük ve gösterişli olması onlar için yeterlidir. Yapının çevreye uyumu, bir planın parçası olup olmadığı, kültürel etkileşimi, toplumsal getirisi ve geleceğe katkısı onların ilgi alanlarına girmez. Çünkü onlar için o yapıların kullanıcıları tüketici veya seçmen oldukları sürece önemlidir.

İşte bu yüzden bu gün ülkemizde, kentsel dönüşüm değil rantsal dönüşüm uygulamaları yaşanmakta, kentlerin ortalarında devasa rant yapıları yükselmekte, dar gelirliler için kentsel donatıdan yoksun kent dışlarında toplu kümes alanları yaratılmakta, kent ormanları, meydanları, tarihi mekanları, kültürel varlıkları talan edilmekte, ibadet ihtiyacını karşılamaktan uzak gösteriş için camiler yapılmakta, çözümsüz olduğu bilinmesine rağmen boğaza 3. köprü yapılmakta, Kanal İstanbul gibi fanteziler üretilmektedir. 

Siyasetçi sermayedar ilişkisinin yapıya olan ilgisini somutlayan en önemli örnek, Türkiyedeki bir halk hareketinin de başlamasına vesile olan, Gezi Parkının bir AVM`ye dönüştürülmesi girişimidir. Topçu Kışlası adı altında yapmaya çalıştıkları binayı,  önce AVM, sonra Rezidans, daha sonra da Müze olarak lanse ettiler.

Yani kısaca "biz o parkın yerine bir bina dikelim de ne amaçla kullanılacağının önemi yok!" dediler.

Türkiyedeki imar ve yapılaşma zihniyetini bundan daha yalın anlatan başka bir durum bulunmamaktadır. Ne mutlu ki, TMMOB bileşenlerinin deşifre ettiği bu tehdit halkın gücüyle bertaraf edilmiştir.

Ancak üzülerek belirtmem gerekiyor ki, Gezi Parkında başaramadıklarını ne yazık ki, ülkenin pek çok şehrindeki kentsel ortak kullanım alanlarını, yani parkları, meydanları, tarihi alanları  yok ederek gerçekleştirmiş durumdadırlar. AVM`lerin hemen hepsi kentsel planlamanın dışında merkezi yada yerel imar tadilatlarıyla gerçekleştirilmektedir. Üstelik kentlerin tarihsel, sosyal ve kültürel dokuları gözetilmeksizin ve bu yapıların neden olduğu ulaştırma ve altyapı problemleri umursanmaksızın. 

Plansızlık için bir başka çarpıcı örneği 3. Boğaz Köprüsünün bağlantı yolları oluşturmaktadır. Bildiğiniz gibi köprü ve bağlantı yollarının İstanbul`un geriye kalan ormanlık alanlarını da yok edeceği, haksız imar rantları oluşturacağı, nüfusu artıracağı, ulaşım için çözüm değil yük getireceği gibi konular Odamız dahil kamuoyu tarafından dillendirilmekteydi.

Bunları söylemek için uzman olmaya gerek olmadığı, sadece mevcut köprülere bakılmasının yeterli olacağı da ifade edilmekteydi. Hatta Başbakanın İstanbul Belediye Başkanıyken söyledikleri 3. köprü için "cinayet" nitelemesiydi.

Tekraren aynı hatada ısrarcı olmayı, Albert Einstein`in veciz bir sözü açıklamaktadır. "Aptallık, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır." der Einstein.

Ancak plansızlığın artık boyut değiştirdiğini, yol çalışmaları için kesilen binlerce ağaçtan sonra öğrendik. 3. Köprü bağlantı yollarının inşa aşamasındayken durdurulup güzergah değiştirilmesi, etüt çalışmaları yapılmadan, ÇED raporu çıkarılmadan, imar konumları belirlenmeden, projeleri hazırlanmadan ihale edilip inşasına geçildiğini göstermektedir. Bu durum gazetelerde yer alan, güzergahın Başbakan tarafından helikopterle belirlendiği haberlerini doğrular niteliktedir.

Ayrıca, Ankara`da ODTÜ ormanlarını ve Atatürk Orman Çiftliğini yok etme pahasına uygulamaya alınan yol projeleri, bırakalım plan tanımazlığını yargı kararlarının bile tanınmadığına örnek teşkil etmektedir.

Yani, imar ve bayındırlık çalışmalında plansızlığa ilaveten hukuksuzluk da hakim kılınır olmaktadır.

Değerli meslektaşlarım,

Başka alanlara da göz atacak olursak,

Bu günkü özel HES furyası başlı başına bir sorundur. Yerel halkıyla kavgalı olmayan, doğal hayatı tahrip etmeyen veya etkilemeyen, hatta verimlilik sorunu yaşamayan özel HES hemen hemen yok gibidir.  Buna rağmen devletin yönetim kademesi, enerji üretimindeki payı oldukça düşük olmasına rağmen, özelleştirme histerisi uğruna yanlış politikalarda ısrarcı davranmaktadır. 

Özelleştirme odaklı yanlış politikalar su kaynakları yönetiminde de kendini göstermektedir. Türkiye sanıldığı gibi su kaynakları açısından zengin bir ülke değildir. Daha açık bir ifade ile Türkiye, su stresi çeken bir ülkeden su fakiri bir ülke olma doğrultusunda hızla yol almaktadır.

Su kaynakları bir çok ülkede devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunmaktadır. Su kaynaklarının içme-kullanma, tarımsal sulama, endüstri suyu veya enerji üretimi amacıyla tüm kullanıcıların hizmetine sunulması devletin önemli görevleri içinde yer almakta ve bu hizmetler kamu hizmeti olarak adlandırılmaktadır.

Uygulamaya konulan küresel ekonomik politikalar suyu, bedeli piyasa gerekleri doğrultusunda müşteri tarafından karşılanması gereken ticari bir meta olarak ele almaktadır.

Roma Hukukundan bu yana insanoğlunun egemenlik kuramadığı ve özel mülkiyete konu edemediği varlıkların başında su gelmektedir. Ancak bu doğal kaynağın, son dönemlerde uluslararası şirketlerin su egemenliği kurma niyetlerine bağlı olarak özelleştirilmesi gündeme gelmiş, Orman ve Su işleri Bakanlığının hazırladığı taslakta su kaynaklarının yerli veya yabancı yatırımcıya 49 yıllığına devri öngörmüştür.

Su gibi bir toplumsal değerin, küresel su şirketlerinin kâr hesaplarına terk edilmesi kabul edilemez.

Değerli meslektaşlarım,

Saygıdeğer konuklar,

İmar alanında boy gösteren TOKİ adında bir başka garabet ve sorun yumağı mevcuttur ülkemizde.

Hiç geliri bulunmayanlar ile dar ve orta gelirli vatandaşların konut ihtiyaçlarını giderme amacıyla kurulmuş olan Toplu Konut İdaresi, süreç içerisinde gerek Kanun hükmünde Kararnamelerle, gerekse başta Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun olmak üzere birçok yasa ile, inanılmaz yetkilerle donatılmış ve bugün adeta devlet içinde devlet olan devasa bir şirket halini almıştır.

TOKİ,

Rant ve kar elde edebilecek inşaat işlerini doğrudan üstlenmek ve yaptırmak,

Hazine arazilerini devralma, hazine arazileri üzerinde plan yapma gibi yetkilerle Kamu arazilerini karşılıksız olarak almak ve satışından gelir elde etmek,

İmar planlarının hazırlanması yetkisiyle; mevcut planları gözetmeksizin yeni planlar hazırlayarak bunu yerel yönetimlere dikte etmek, dahası imar yasasının tüm araçlarını ve hatta daha da fazlasını kullanmak gibi son derece geniş bir alanda etki göstermektedir.

Kuruluş amacı olan Sosyal konut yapımının çok ötesine geçerek, lüks konut üretiminden arsa alım satımına kadar neredeyse her alanda faaliyet gösteren TOKİ, Kentsel dönüşüm Kanunu ile birlikte riskli alanların ve rezerv yapı alanlarının belirlenmesi, riskli yapıların belirlenmesi, devri, cins değişikliği ve kamulaştırma işlemleri konularında da yetkili kılınmıştır.

İnşaatların biran önce bitirilmesi için bütünlüklü planlar ve kentlere ait üst ölçekli planlar göz ardı edilmekte, uygulama yapılan bölgelerin zemin incelemeleri, geoteknik çalışmaları, yeterli düzeyde yapılmamakta, iklim koşulları ve coğrafi koşullar dikkate alınmamakta, dolayısıyla Samsunda yaşanan facia gibi yeni facialara davetiye çıkarılmaktadır.

Samsunda yaşanan ve 14 vatandaşımızın hayatına mal olan sel felaketinden sonra kamuoyu tarafından anlaşılır olmuştur ki, TOKİ binalarının yer seçiminden inşasına kadar sorun vardır.

Ayrıca, yapılan konutların halkın sosyal ve kültürel dokusuna uymaması, sosyal donatıdan mahrum olması, ulaşım ve alt yapı sorunları taşıyor olması TOKİ sosyal konutlarının karakteristik özelliklerindedir.

TOKİ bu gün gerek inşaat faaliyetleri, gerekse ticari faaliyet ve yatırımları açısından denetim dışı bir kurumdur. TOKİ`nin neden ısrarla her türlü denetimin dışında tutulmaya çalışılması 17 Aralık yolsuzluk "tapeleri" ile açığa çıkmıştır.

Değerli meslektaşlarım,

Canımızı acıtan bir başka konu iş kazalarıdır.

Ağır ve tehlikeli işler grubunda yer alan inşaat sektöründe ölümle ya da sakatlanmayla sonuçlanan kaza haberlerine yer verilmeyen gün neredeyse yoktur. Daha geçtiğimiz hafta 3. Boğaz Köprüsü inşaatında gerçekleşen kazada üç yurttaşımız yaşamını yitirdi. 2013 yılında 1235 kişi, 2014 Mart sonu itibarıyla 276 kişi iş cinayetleri yüzünden hayatını kaybetti.

Bu gün Türkiye`de her yıl, Van Depreminde kaybettiğimiz insanın 1,5 misli yurttaşımız iş kazaları sonucu hayatını yitiriyorsa, iş kazalarının -iş cinayeti veya toplu iş katliamı- olarak nitelendirilmesi abes olmayacaktır.

SGK 2012 verilerine göre, iş kazalarının en çok kömür işletmeciliğinde meydana gelmesi geleneği bozulmuş, inşaat en fazla iş kazası meydana gelen işkolu olmuştur.  2012`de iş kazalarının yüzde 12`si inşaatta, yüzde 11`i kömür işletmeciliğinde, yüzde 7`si de metal işkolunda meydan gelmiştir.

Eğer Türkiye, ölümlü iş kazaları sıralamasında hâlâ Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünya sıralamasında da üçüncü ise ve Türkiye ortalaması AB ortalamasının yedi katıysa, olaya yaklaşımda köklü değişiklikler gerçekleştirilmesi, daha doğrusu zihniyet değişikliğine gidilmesi gerekmektedir.

Sorun şu ki;

-          Eğer çalışma yaşamında, esnek çalışma, taşeronlaşma ve güvencesizlik hâkim olmaya devam ederse,

-          Eğer işverenler, işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımlarını maliyet artırıcı kalemler olarak görmeye devam ederse,

-          Eğer, kar beklentisi ile kamusal fayda arasındaki temel çelişki kamusal denetim sorumluluğunu üstlenenler tarafından dengelenmez ise,

-          Eğer, üretim süreci unsurlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği kültürü yerleştirilemezse,

-          Eğer, kazalara kaderci bir anlayışla yaklaşma devam ederse,

korkarız ki makus talihimiz değişmeyecek, iş kazaları canımızı acıtmaya devam edecektir.

Değerli delegeler,

Saygıdeğer konuklar,

Ülkemizin asli sorunları arasında kaçak ve sağlıksız yapılaşma ve çarpık kentleşme de bulunmaktadır. Kentlerimiz rahat ve yaşanılabilir olmaktan uzaktır ve deprem gibi doğal afetler karşısında insanımız hala korunaksızdır.

Afetlere karşı önlem alma konusunda mevcut iktidar belki de meseleyi Allaha havale ettiği için son derece atıl kalmaktadır.

Afet öncesi ve sonrası olmak üzere alınması gereken kurumsal, yasal ve toplumsal tedbirler, 2003-2004 yılından buyana belli ve somut olmasına rağmen yok denecek kadar azdır.

2011 Van depremleri göstermiştir ki, Afet sonrası müdahale ve organizasyonu açısından 1999 Düzce depreminin bile gerisine düşülmüştür.

Depreme karşı önlem alma konusunda umursamazlığın en önemli göstergelerinden biri, beklenen İstanbul depremi için tespit edilmiş olan toplanma alanlarının TOKİ vasıtasıyla yapılaşmaya açılmasıdır.

Tüm eksik ve hatalı kurgusuna rağmen 2001 yılında yürürlüğü koyulan Yapı Denetim sisteminin yurt geneline yaygınlaştırılması, üstelik düzeltilmeden, ancak 2010 yılında mümkün olabilmiştir.

Bu gün hala depreme karşı yürürlükte bulunan bütünlüklü bir politika mevcut değildir. Büyük şovlarla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamalarının,  kısa zaman içerisinde kar amaçlı, rant amaçlı bir eylem planı olduğu kamuoyu tarafından anlaşılmıştır.

Değerli meslektaşlarım,

Yapı Denetim sistemi de sorunlarla doludur ve iflas etmek üzeredir.

Bunun en somut delili Yapı Denetim Kuruluşlarına ve orada çalışan Mühendis ve Mimarlara verilen cezaların oranıdır.

Çevre ve Şehircilik eski bakanı Erdoğan Bayraktarın, bir soru önergesine verdiği yanıta göre 2011 Aralık sonu itibarıyla sisteme kayıtlı 1423 Yapı Denetim Kuruluşundan 704 tanesi hakkında yasaya aykırı faaliyetten dolayı işlem yapılmıştır. Yani yaklaşık %50`sidir.

Kendi kayıtlarımıza göre Yapı Denetim Kanununun çıkışından buyana çeşitli dönemlerde faal olarak çalışan 10.000`e yakın Yapı Denetçisi ve Kontrol Elemanı meslektaşımızın yarıya yakını hakkında bakanlık, işlem yapılması için talepte bulunmuştur.

Değerli Meslektaşlarım,

Bu oranlar kabullenilemeyecek düzeyde yüksek oranlardır. Ceza alan kuruluşların, mühendislerin, mimarların böylesi yüksek miktarda olması, meslek mensuplarının sorgulanmasından ziyade sistemin kökten sorgulanmasını gerektirmektedir.

Siz bir sistem kuracaksınız, kurduğunuz sistemin bileşenlerinin yarısını cezalandıracaksınız sonrada kalkıp dünyaya benim sistemim işliyor diyeceksiniz?

Üstüne üstlük yapı üretim ve denetim süreçlerinde var olmaya çalışan Meslek Odalarını aynı gerekçeyle "benim zaten işleyen bir sistemim var" diye dışlayacaksınız? 

Bu durum, rasyonel düşünebilen hiç kimse için anlaşılabilir ve anlamlandırabilir bir durum değildir.

Bütün dünyada olduğu gibi, Yapı denetimi bir kamu hizmetidir. Bir kamu hizmetinin illa bir kamu kuruluşu veya kamu görevlileri aracılığı yapılması gerekmeyebilir. Fakat bu hizmet asla ve asla piyasa dengelerine, vahşi rekabetçi serbest piyasa koşullarına terkedilemez.

Bizdeki yapı denetim sisteminin temel sorunu budur. Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Denetim Kanununa yönelik değişiklik taslakları bu sorunu gidermekten ziyade derinleştirmeye yöneliktir.

Değerli meslektaşlarım,

Saygıdeğer konuklar,

Meslek kapsamımızda bulunan problemli konular saymakla bitmiyor.

-          İki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda üniversiteyi bir kenara bırakırsak, liseden bozma yapılarda, laboratuvarsız, ekipmansız en önemlisi hocasız verilen mühendislik eğitimi, 

-          Bu durum yetmiyormuş gibi Eğitim Fakültelerinin Teknoloji Fakültesi adı altında Mühendis unvanlı mezun vermesi,

-          YÖK`ün denklik uygulamasını laçkalaştırması sonucu, mühendislikte yurt dışı diploma patlaması yaşanıyor olması ve sahte mühendislikte geometrik artışlar,

-          Neredeyse her yıl birkaç defa değiştirilen Kamu İhale Mevzuatı, ve bu değişiklikler neticesinde teknik elemanların taahhüt sektöründen tasfiyesi,

-          Kamuda ve özellikle özel sektörde son derece düşük ücretlerle çalıştırılan meslektaşlarımız, kadrolaşmanın ve atamaların liyakate göre değil politik yandaşlığa yada çıkar birliğine göre yapılması, sürgünler, taciz ve tehditler,

-          Özellikle yapsat tarzı yapılaşmalarda Etüd-Proje-Denetim ve Şantiye Şefliği gibi Mühendislik hizmetlerinin maliyet artırıcı unsur olarak değerlendirilmesi sonucu imzacılığın yaygınlaşması ve özellikle genç mühendislerin istismarı,

Değerli meslektaşlarım,

Değindiğim veya dillendiremediğim daha pek çok konuyla ilgili olarak Odamızın yıllardan buyana, çalışmaları, dokümanları, yayınları, girişimleri, açıklamaları, eylemleri, etkinlikleri olmaktadır ve olmaya devam edecektir.

Çünkü; yabancı dillerdeki karşılığı Medeniyet Mühendisliği olan mesleğimizin gereği budur. Medeniyetleri inşa eden mesleğimizin medeniyetlerin çökertilmesine seyirci kalması düşünülemez.

Meslek örgütümüz yani İnşaat Mühendisleri Odası ve Birimleri bu konulara duyarsız kalamaz. Duyarsız kalması demek, mesleğini ve meslektaşını savunmuyor demektir. Kamusal faydayı gözetmiyor demektir. Kanunla kendisine verilen görevleri yerine getirmiyor demektir.

Değerli Meslektaşlarım,

Önümüzde iki yol var, ya iktidarlara yanaşıp kimliğini, kişiliğini, saygınlığını ve güvenirliğini kaybeden sendikalar gibi olacağız, yada bedel ödemeyi göze alarak bağımsız ve korkusuz davranıp kurulacak müreffeh geleceğin parçası olacağız.

Biz ikincisini seçtik, 60 yıllık geleneğimiz gibi?

İşte bu yüzden, TMMOB ve bağlı Odalarının faaliyetleri, iktidar ve liberal çevrelerde rahatsızlık yaratmış, bu rahatsızlık geçtiğimiz iki yıl içerinde, işlevsizleştirmek, parçalamak yada denetim altına almak kastını taşıyan müdahalelere dönüşmüştür. 

?

Hatırlayacağınız gibi, ilk önce, 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulması için çıkardıkları kararnameyle, bizim kanuni hakkımız olan mesleki hizmetler yetkimizi gasp ettiler.

Daha sonra 2012 Nisan`ında Yapı Denetim ve İmar Yönetmeliği değişiklikleri ile mesleki denetim uygulamalarını ve sicil durum belgelerini yasakladılar. Gönüllü olarak projelerini denetletmek isteyen meslektaş ve mal sahiplerinin bile önünü kestiler. Bunu uygulatabilmek için ve sanki Bakanlığın en büyük sorunu buymuş gibi defalarca genelge yayınladılar. Olmadı yerel yöneticileri ve idarecileri hapis cezaları ile tehdit ettiler. 

Ne için?

Odaların üye bağını kesmek, Odaların veri toplamasını ve bilgi edinmesini engellemek, (özellikle tartışmalı ve de hukuksuz yapılarda) ve Oda gelirlerini tırpanlamak? 

Peki, Ne uğruna?

Kamu güvenliği, ülkedeki mühendislik seviyesinin düşürülmesi ve vatandaş mağduriyeti uğruna?

Şöyle ki;

Uygulamanın başlamasından sonra İç İşleri Bakanlığından alınan ruhsat bilgilerinden tespit edebildiklerimize göre,

Oda kaydı olmadan, yani mühendis yada mimar olduğu bilinmeyen kişilerce, proje müellifliği, fenni mesullük ve şantiye şefliği üstlenildiği, İş Yeri Tescil Belgesi olmaksızın proje müellifliği, fenni mesullük yapıldığı, Yapı Denetim çalışanı veya ortağı olmasına rağmen proje müellifliği, fenni mesullük ve şantiye şefliği üstlenildiği tespit edilmiştir. Bunların hepsi ruhsat iptalini gerektiren konulardır. Bu türlü ruhsatların oranı ise %10 civarındadır. Bu oran oldukça yüksek bir orandır. Kuşkusuz ki Odamız tespit ettiği her problemi gereğini yapmak üzere yani ruhsat iptali için Bakanlığa ve Belediyesine bildirmektedir. Burada asıl mağduriyet mal sahibi için yaşanmaktadır. Zaman ve kaynaklar heba edilmektedir. Yapı güvenliği tehlikeye atılmaktadır. Yoğun bir haksız rekabet yaşanmakta imzacı şahısların önü açılmaktadır.

Değerli meslektaşlarım,

Mahkeme kararlarıyla defalarca haklılığı ve kanuni yetkisi ispatlanmış olan mesleki denetim uygulamalarını yasaklamanın, Yönetmelik değişiklikleriyle sürdürülebilir olmadığını gören iktidar, tamda Gezi olaylarının akabinde TMMOB`den intikam alırcasına, Mecliste bir gece yarısı operasyonuyla ve Çevre ve Şehircilik eski bakanı üyemiz Erdoğan Bayraktarın gözetiminde Yönetmelikte getirdiği yasakları İmar Kanununa aktarmıştır.

Siyasi iktidar savunamayacağı, gözlerden kaçırarak çıkarması gereken teklifleri hep aynı yöntemle yasalaştırmaktadır. Adını da ileri demokrasi koymaktadır.

Kuşkusuz Odamız TMMOB ve diğer Odalarla birlikte olması gereken tepkiyi vermiştir. Ayrıca Yönetim Kurulumuz, bu yasaklamaların sorumlusu olarak gördüğü, üyemiz Bakan Erdoğan Bayraktarı meslek ve Oda yetkilerini kısıtladığı ve Mühendislik yeminine aykırı hareket ettiği gerekçeleri ile Onur Kuruluna sevk etmiş, Onur Kurulumuz ise, herkesin dikkatlice değerlendirmesini tavsiye ettiğim gerekçeli kararı ile Erdoğan Bayraktar hakkında 3 ay meslekten men cezası vermiştir. Karar Yüksek Onur Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Değerli meslektaşlarım

Siyasi iktidarın TMMOB ve Bağlı Odalarına yönelik hamleleri sadece bununla sınırlı kalmamıştır. Gene 2012 yılı içerisinde bizlerden gizlenen ve içerisinde Yapı Denetim de dahil olmak TMMOB ile ilgili maddelerinde bulunduğu bir torba kanun taslağı tesadüfen elimize geçmiştir.

TMMOB kurgusunu tamamen değiştirerek, mesleki, örgütsel ve yönetimsel yapısını parçalayan, atıl ve işlevsiz bir örgüt haline gelmesini hedefleyen bu taslak, TMMOB ve bağlı odalarının aylar süren kararlı duruşu, örgütlü mücadelesi ve üyelerinin duyarlılığı sonucu Bakanlık tarafından geri çekilmiştir.

Değerli meslektaşlarım,

Saldırının diğer bir boyutu Bakanlar Kurulu Kararlarıyla Odaların mali ve idari denetimi adıyla vesayet altına alınması girişimidir.

Anayasanın 135. maddesinde açıkça, "Odaların Mali ve İdari denetimi ve bunların kuralları kanunla belirlenir" denmesine rağmen 12 Eylül döneminde çıkarılan bir kararname gerekçe gösterilerek, Bakanlar Kurulu kararı ile Odalar Bakanlıklar arasında paylaştırılmış hatta Orman Mühendisleri Odasına pek çok müfettiş ile işlem başlatılmıştır.

Değerli dostlarım,

Her yerde her zaman denetimi savunan Odamızın mali denetimden kaçınması diye bir şey söz konusu olamaz. Veremeyeceğimiz bir hesap gösteremeyeceğimiz bir evrak yoktur. Kaldı ki geçtiğimiz yıl (gene gezi eylemleri sonrası) karşıt inceleme adı altında Maliye Bakanlığı Müfettişlerince evraklarımız incelenmiş, 2007 yılında şikayet üzerine Bayındırlık Bakanlığı müfettişlerince defterlerimiz ve evraklarımız incelenmiş, 2009-2010 yıllarında Devlet Denetleme Kurulu TMMOB ve Odaların hesaplarını incelemiş ve kanunsuz veya gayrimeşru herhangi bir bulguya rastlayamamıştır. Bilinmektedir ki, bizler hesaplarımıza karşı son derece hassas, titiz ve şeffaf davranırız. İçimizden çıkabilecek yanlışları herkesten önce tespit eder, yasal gereğini yaparız. 

Ancak itirazımız denetimin bir tehdit ve karşıtını yok etme aracı olarak kullanılıyor olmasınadır. Hukuksuz, yetkisiz ve tarifsiz bir şekilde yapılıyor olmasınadır.

Kendilerinin denetlenmesinden ısrarla kaçınanların başkalarını denetlemekte bu denli mahir olması, denetimi silah olarak kullanma niyetlerini göstermektedir. Tıpkı iş çevrelerinde yaptıkları gibi? Odamız bu haksız ve hukuksuz tutuma karşı direnmektedir ve her ne pahasına olursa olsun direnmeye devam edecektir.

Bunların hepsi mesleğimize, meslektaşımıza, ülkemize ve halkımıza sahip çıkmanın sonuçları veya bedelleridir. 

Uygarlaşma, bu ve bunun gibi bedellerin ödenmesini gerekli kılmaktadır.

Unutulmasın ki, 60 yıllık örgütümüz benzeri pek çok badireleri atlatarak bu günlere gelmiştir.

Değerli meslektaşlarım, dostlarım,

İnanmaktayım ki,

Gün gelir yaşanan bu saçmalıkların hepsi son bulur.

Meslek alanlarımızdaki sorunlar çözülür. Tahrip ve talan edilmiş doğa yeniden yeşerir. Yaşanabilir ve güvenli kentler kurulur. Verimli ve geri dönüşümlü enerji üretilir. Kolay, ucuz, rahat ulaşım imkanları oluşur. Yeni bir düzen kurulur, evinde işinde geleceğe güvenle bakan müreffeh ve mutlu bir toplum yaratılır. 

Sarılmayacak yara yoktur?

Yeter ki, bu ülkede tam ve gerçek bir demokrasi kurulsun, evrensel değerler, evrensel ilkeler ve evrensel hukuk hakim olsun.

Yeter ki,  ağzımızdaki toplumsal barış lafı, tüm din, dil, ırk, inanç, mezhep, renk, cinsiyet farklılıklarını kapsasın.

Yeter ki, gelir dağılımı adil olsun, insan yaşamı kutsal olsun. İnsan haklarıyla birlikte insan olsun.

Yeter ki, tükenmesin umutlar?

Büyük usta Nazım Hikmetin dediği gibi;

Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir.

Çünkü, bir haziran ayı boyunca, canları pahasına "artık yeter" diye sokaklara dökülen milyonlar, umutlu yarınları müjdelemektedir.

Karanlıkları dağıtacak olan bilimin ışığıdır.

Selam olsun bilimin aydınlattığı yolda yürüyen meslektaşlarıma,

Selam olsun bu yolda beraber yürüdüğümüz dostlarımıza,

Genel Kurulumuzun kutlu, umutlu ve başarılı olması dileğiyle 

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

 

Mehmet Soğancı`nın mesajı

İnşaat Mühendisleri Odamızın Değerli Delegeleri,

Değerli Konuklar,

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Oda Genel Kurulumuzun başarılı geçmesini diliyorum.

Geride bıraktığımız TMMOB 42. Çalışma Dönemi Türkiye`nin her alanda neo-liberalizmin yönlendiriciliğinde dönüşümden geçirildiği, tüm kamusal hizmetlerin sermayeye devredilip, kamunun adeta yok edildiği; ormanların, kıyıların, suyumuzun, toprağımızın birilerine peşkeş çekildiği; kentlerin "dönüşüm" adı altında ranta tahvil edildiği; yolsuzluğun, rüşvetin, her türlü pisliğin ortaya apaçık döküldüğü; baskının, zor kullanımının, zorbalığın tavan yaptığı; torba yasalar, torba davalarla adeta bir toz bulutu ardında ülkemizin yeniden şekillendirildiği bir dönemde yaşandı. Yine bu dönemde Gezi direnişi içimizi ısıtan bir demokrasi mücadelesi olarak da Türkiye tarihinin en önemli mücadele günleri olarak yerini aldı. Bu direnişte kaybettiğimiz çocuklarımız şimdi bize bakıyor. Onlara eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye sözümüz var.

Sevgili Arkadaşlar,

Bu dönemde, tüm yaşam alanlarımızın yanı sıra mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı uygulamaları ve Örgütümüz TMMOB de olumsuz yönde etkilendi. AKP iktidarının ülkeyi baştan sona kuşatan baskıcı politikalarından TMMOB de nasibini aldı.

TMMOB`yi işlevsizleştirip etkisizleştirmeye yönelik olarak TMMOB yasası değişikliği girişimlerinden Meclis`te gece yarısı operasyonuyla 3194 Sayılı İmar Kanunu`na eklenen bir maddeyle mesleki denetimimizi yok etmeye yönelik düzenlemeye; Birliğimiz ve odalarımızın çalışma alanlarını kısıtlayan onlarca ikincil mevzuatta yapılan değişikliklerden odalarımız üzerinde bakanlıkların idari ve mali denetimini kurmaya yönelik düzenlemeye kadar arka arkaya yapılan onlarca saldırıyı yaşadığımız bir dönemi geride bırakıyoruz. İstanbul birimlerimizde görev alan yönetici arkadaşlarımızın gözaltına alınmaları, TMMOB Başkanı, İKK sekreterlerimiz ve yöneticilerimiz için açılan onlarca dava da bu dönemde yaşadığımız baskının göstergeleri oldu.

Ama herkes biliyor ki;

TMMOB ve bağlı odaları, 42. Dönemde de 60 yıllık deneyimi ve birikiminin ışığında, yetmişlerden beri yarattığı değerlerin yol göstericiliğinde ve mesleki-demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla hareket etti, dik duruşunu ve onurlu yürüyüşünü sürdürdü. TMMOB, Türkiye demokrasi mücadelesinin ne önünde, ne arkasında, ne sağında ne solundaydı; tam merkezinde, tam ortasındaydı. Mücadelelerle dolu bir iki yıl yaşadık hep birlikte. Hepinizin beynine ve yüreğine sağlıklar diliyorum.

Bilimin ve tekniğin yol göstericiliğinde yaptığımız çalışmalarla, düzenlediğimiz etkinliklerle, yayımladığımız raporlarla 42. Dönemde de bu ülkenin aydınlık yüzü olduk. 

Biliyorum ki; TMMOB ve bağlı odaları, hiç eğilip bükülmeden, karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, ırkçılığa karşı kardeşçe bir arada yaşamayı, savaşa karşı barışı, baskı ve zora karşı özgürlük ve demokrasiyi savunmaya yeni çalışma döneminde de devam edecektir.

TMMOB, önümüzdeki dönemde de bildiğini söylemekten çekinmeyecek, bıkkınlık göstermeyecek, "padişahım çok yaşa" diyenlerle birlikte asla saf tutmayacaktır. TMMOB meslek alanları üzerinden siyaset yapmaya devam edecektir. Salonlarda biriktirdiklerini sokaklara, alanlara taşıyacaktır.

Sevgili Arkadaşlar,

AKP`nin tüm ülkeyi kuşatan politikalarına karşı, Örgütümüzü kendine göre dizayn etme çalışmalarına karşı yürüteceğimiz mücadele önümüzde büyük bir sorumluluk olarak duruyor. 

TMMOB`yi TMMOB yapan, şimdiye kadar ayakta tutan, savrulmasına ve diz çökmesine asla izin vermeyen arkadaşlarımızın kararlılıklarına şimdi daha da çok ihtiyaç var. Geleneğimizi oluşturan anlayışın yönetimler de dahil her kademede vücut bulabilmesine, mühendis, mimar ve şehir plancılarının omuzları arasındaki mesafenin azaltılmasına ve ortak aklımızın daha fazla güçlenmesine ihtiyaç var. Bu ülkenin, bu ülke insanının TMMOB`ye ihtiyacı var.

Sizlerin bu ihtiyacın gereklerini yerine getireceğine olan inancım tamdır.

Genel Kurulunuzda alacağınız kararlarla, yayımlayacağınız sonuç bildirgenizle örgütümüzün sözünü büyüteceğinize çok inanıyorum.

Sevgili arkadaşlar,

TMMOB`nin 42. Dönemi içerisinde örgütümüzün ilkeleri doğrultusunda görevini gereği gibi yapan oda yönetim, onur ve denetleme kurullarında görev yapan arkadaşlarıma, şube yönetim kurullarında ve temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma, işyeri temsilcilerimize, omuz omuza birlikte emek harcadığımız odalarımızın örgütlü üyelerine, çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan arkadaşlarıma, oda ve şube çalışanı arkadaşlarıma, çalışmalarımızda bize destek olan bilim insanlarına büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Önümüzdeki dönem zorlu mücadele günlerinde görev alacak tüm arkadaşlarıma şimdiden kolaylıklar diliyor, hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Yaşasın TMMOB.

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü

 

Mehmet SOĞANCI

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

 



TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası